NİŞANLANMA VE NİŞANLILIK MÜESSESESİ HAKKINDA

Sevgili okuyucularımız bugünkü yazımızda '' Toplumumuzda yaygın bir müessese olan NİŞANLANMA, nişanlanmanın hukuki mahiyeti, hükümleri, geçerlilik şartları ,hükümsüzlüğü, nişanlılığın sona ermesi ve sonuçları '' hakkında sizleri bilgilendireceğiz. GENEL Nişanlanma, bir toplumun sosyal yapısında çok etkin bir müessese olan ve toplumun temelini teşkil eden ailenin kurulmasında ilk adımı oluşturmaktadır. Bu bakımdan, nişanlanmanın ayrıntılı bir şekilde incelenmesi, kanaatimizce aile hukukunda özel bir önem taşımaktadır. Biz de bu nedenle konuyu bu çalışmamızda “Nişanlanma ve Nişanlılık” başlığı altında incelemeyi uygun gördük. Kanunkoyucu, nişanlanmayı aile hukuku kitabının 118 ve 123. maddeleri arasında düzenlemiştir. Nişanlılık, kural olarak evlilikten önce varlığı gereken bir hukuki ilişki olduğundan, bu kurum ile ilgili hükümlere, Türk Medeni Kanunu’nda, evlilik ile ilgili hükümlerden önce yer verilmiştir. Kanunkoyucu, nişanlanmayı hükme bağlamakla, onu sadece ahlâki ve fiili bir ilişki olmaktan çıkarmış, ona hukuki bir ilişki niteliğini de kazandırmış ve onu bir aile hukuku kurumu olarak kabul ettiğini göstermiştir. Nişanlanmadan belirli hak ve yükümlülükler, daha geniş bir ifadeyle, çeşitli hukuki sonuçlar doğmaktadır. Taraflar nişanlanmadan doğan yükümlülüklere uymadıkları takdirde, bazı yaptırımlarla karşılaşmaktadırlar. Nişanlanma, bir kadın ile bir erkeğin, ileride birbirleriyle evleneceklerini karşılıklı olarak vaat etmeleridir. Nişanlılık ve nişanlanma eş anlamlı kavramlar değildir. Nişanlanma karşılıklı irade beyanı ile doğan ve hukuki sonuçlar yaratan bir sözleşmeyi; nişanlılık ise, nişanlanma sözleşmesi ile yaratılan ve nişanlıların aile hukuku yönünden içine girdikleri, nişanlılar için hukuki açıdan bir değişiklik yaratmayan bir statüyü açıklar. '' NİŞANLANMA ''VE '' NİŞANLILIK '' KAVRAMLARI Nişanlanmanın koşulları başlığı altında, maddi koşul olarak karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanı incelenirken, irade bozukluğu sonucunda nişanlanma sözleşmesi yapan tarafın nişanı bozma hakkını BK.m.31’de öngörülen bir yıllık hak düşürücü sürenin dolmasına kadar kullanamayacağı sorunu incelenmiştir. Yine irade bozukluğu konusu kapsamında muvazaalı nişanlanmalar üzerinde durulmuştur. Nişanlanmanın şarta bağlanıp bağlanamayacağı ve nişanlanmada şartın taşıdığı bazı özellikler ele alınmıştır. Ayrıca, nişanlanma iradesini açıklayanlar arasında nişanlanma engelinin bulunmaması konusu incelenirken, evli olduğu halde bunu nişanlısından gizleyen kimsenin geçersiz evliliği ve bunun sonuçları üzerinde durulmuştur. Aile hukuku kitabının birinci ayırımının başlığında “nişanlılık” ve Türk Medeni Kanunu’nun 118. maddesinin kenar başlığında ve metninde “nişanlanma” ve Türk Medeni Kanunu’nun 119. Maddesinin kenar başlığında ise, “nişanlılık” kavramına yer verilmiştir. Böylece birinci ayırımın başlığı, hem TMK.m.118’in kenar başlığı olan “nişanlanma” kavramını, hem de m.119’un kenar başlığı olan “nişanlılık” kavramını içermektedir. Nişanlılık ve nişanlanma eş anlamlı kavramlar değildir. Nişanlanma, karşılıklı irade beyanı ile doğan ve hukuki sonuçlar yaratan bir sözleşmeyi; nişanlılık ise, nişanlanma sözleşmesi ile yaratılan ve nişanlıların aile hukuku yönünden içine girdikleri, nişanlılar için hukuki açıdan bir değişiklik yaratmayan bir statüyü açıklar. Nişanlılık , nişanlanma sözleşmesi ile ortaya çıkan, kendisine özgü sınırlı hukuki neticeler doğuran ve evlilik öncesi varolan bir ilişkidir . “Nişanlılık” kavramı, tıpkı “evlilik” kavramı gibi, belli bir medeni hali ifade eder ve bir Aile Hukuku müessesesidir. Bu başlık altında, nişan ilişkisinin kuruluşundan, sona ermesine kadar geçen evlilik öncesi süre içinde ortaya çıkabilecek hukuki durumlar, nişanlılara yüklenen yükümlülükler ve kendilerine tanınan haklar hükme bağlanmıştır. Kanun koyucu, nişanlılık müessesesini hukuki bir düzenlemeye tabi tutmakla isabetli hareket etmiştir; çünkü, ilgililerin nişanlanmaya bağlanan bir takım menfaatleri vardır ve bu menfaatlerin hukuk düzeni tarafından korunması gerekir. Nişanlanma ile taraflar ahlâken olduğu kadar, hukuken de birbirlerine bağlanmışlardır. Hukuki bir yaptırımın varlığı, tarafların menfaatlerinin korunması için şarttır. Türk Medeni Kanunu’na göre, nişanlanma, taraflara hukuki yükümlülükler getirir. Bu yükümlülüklerin öngörülen kurallar, emredici kurallardır. Borçlar Kanunu’nun genel nitelikli hükümleri, aynı konuda aile hukukunun temel ilkeleri ve emredici hükümleriyle bağdaşabildiği ölçüde aile hukukunda geçerlidir (TMK.m.5). Nişanlılık, “ileride birbirleriyle evlenmek isteyen ve evlenmeleri caiz olan ayrı cinsten ikişahsın birbirlerine bu konudaki iradelerini açıklamalarıyla özel ailevi ilişkiler içine girmeleridir” şeklinde tanımlanmaktadır. Nişanlılık kavramı, her ne kadar Kanun’da tanımlanmamışsa da, kendine özgü bir aile hukuku ilişkisini ifade ettiği açıktır. Nişanlanma sözleşmesi sui generis bir sözleşmedir. Nişanlanma sözleşmesi ile, gelecekte bir evlenme sözleşmesi yapılacağı vaadedilmektedir. Nişanlanma sözleşmesinin hukuki sonuçları, sözleşmenin bu özel niteliğinden ortaya çıkar ve sözleşmelerle ilgili genel hükümler nişanlanma sözleşmesine de uygulanır. Bu uygulama, nişanlanmanın özellikleri ve borçlar hukuku hükümlerinin aile hukukuna ait bir sözleşmeye uygulanması olanağı ile sınırlıdır. yerine getirilmemesi, ihlal edilmesi, karşı taraf bakımından muayyen taleplerin doğması ihtimaline yol açar. NİŞANLANMANIN HUKUKİ NİTELİĞİ Nişanlanmanın hukuki niteliğinin doktrinde tartışmalı olmasının nedeni, nişanlılığın hukukun yarattığı bir müessese olmayıp, onun tarafından kabul edilen ve şekillendirilen bir yaşam olgusu olmasıdır. Bu nedenle, müessesenin hukuki niteliğini açıklamak için farklı görüşler ortaya atılmıştır. Nişanı, sözleşme, karar ve hukuki ilişki görüşü ile açıklamak isteyenler vardır. Bir görüşe göre, nişanlanma, ileride, asıl sözleşme olan evlenmenin yapılması borcunu doğuran bir ön sözleşmedir (BK.m.22) . Nişanlanma “bir evlenme vaadidir” . Öyleyse, evlenmenin vaadedilmesi ile, taraflar ileride bir sözleşme yapmayı kararlaştırmakta; diğer bir ifade ile, bir sözleşmenin yapılmasını sağlamak amacıyla, bir ön sözleşme yapmaktadırlar. Evlenme vaadi karşılıklı olmalıdır. Tek taraflı irade beyanı bağlayıcı olmadığı ve tarafların iradeleri arasında uyuşmanın varlığı şart olduğu için, nişanlanma evlenme yönünden bir ön sözleşmedir. Bir diğer görüşe göre ise, nişanlanma bağımsız bir sözleşmedir. Farklı cinsiyete sahip iki kişi arasında yapılan ve karşılıklı olarak evlenme vaadini içeren iki taraflı bir hukuki işlemdir (sözleşme). Taraflar, nişanlanma ile sadakat yükümlülüğü, karşılıklı yardım yükümlülüğü gibi birtakım borç ve yükümlülükler altına girerler. Bu nedenle, nişanlanma sözleşmesin alelâde bir ön sözleşmeden daha fazla değer vermek ve nişanlanma sözleşmesini bağımsız bir sözleşme olarak görmek isabetlidir. Nişanlanma, aile hukukuna özgü bir sözleşmedir. Bu görüş taraftarlarına göre, nişanlanma bir sözleşmedir; fakat sui generis bir sözleşmedir. Sözleşmeler Hukuku’na ilişkin hükümler buraya aynen uygulanamaz. Örneğin, nişanlanma için genel ehliyet şartı aranmaz . Nişanlanma sözleşmesinin kurulması için, nişanlanmanın beraberinde getireceği görevleri anlayacak fikri ve ruhi olgunluğa sahip olmak yeterli bulunmuştur. Bu görüştaraftarlarına göre, nişanlanma sözleşmesi, yasal temsilcinin icazet vermediğini beyan edinceye kadar geçici olarak geçerlidir. N İŞANLANMA SÖZLEŞMESİNİN YAPILMASI A . Nişanlanmanın Koşulları ?1 .Şekil KoşuluK anunkoyucunun bazı hukuki işlemler için belli bir şekil şartına uymayı öngörmüş olmasının nedeni, şeklin tarafları düşünmeye sevketmesi ve bir hukuki işlemin varlığını açıkça ortaya koymasıdır. Şekil, aynı zamandaispat bakımından da kolaylık sağlamaktadır. Bununla birlikte, Türk Medeni Kanununda nişanlanma için özel bir şekil şartı aranmamıştır. Yargıtayın bir kararına göre nişanlanma, birbirleriyle evlenmek isteyen kadın ve erkeğin bu konuya ilişkin olarak iradelerini açıklamaları ile meydana gelir. Nişanın varlığı, o ülkede geçerli örf ve âdetin aradığı hususların gerçekleşip gerçekleşmemiş olmasına göre değerlendirilir; fakat örf ve âdete uygun olarak yapılmayan bir nişanlanma da geçerlidir. Nişanlanma, mektupla, yazıyla, zımni olarak veya başka herhangi bir şekilde yapılabilir. Dürüstlük kurallarına göre, taraflar arasında bir nişanlanma iradesinin ve taraf anlaşmasının bulunduğu somut durumlardan tespit edilebildiği sürece nişanlanmanın ne şekilde yapıldığının önemi yoktur. Taraflar arasında bir anlaşma yoksa, örneğin, bir taraf nişanlanma hususunda iradesini beyan etmemişse, nişanlanma sözleşmesi meydana gelmez. Taraflar arasındaki anlaşma birbirleriyle evlenmek istemelerine yönelik olmalıdır. 2 . Maddi Koşul (Geçerlilik Koşulu) a.Ayırdetme GücüN işanlanmanın maddi koşullarından birincisi, nişanlanacak kişilerin ayırdetme gücüne sahip bulunmalarıdır. Bu husus, her ne kadar kanunda açıkça düzenlenmese de, gerek doktrinde gerek uygulamada kabul edilmektedir; çünkü tarafların evlenme vaadinde bulunabilmeleri iradelerini açıklamalarıyla mümkündür. İrade beyanının varlığı için ise, kişinin ayırdetme gücüne sahip olması şarttır. Doktrinde ve uygulamada, nişanlanabilmek için nişanlanacak kişilerin özel bir ayırdetme gücüne sahip olmaları yeterli kabul edilmektedir. Bununla birlikte, uygulamada benimsenen fikre göre, nişanlanacaklar bu ayırdetme gücüne en erken cinsi olgunluğa eriştikleri anda sahip olabilirler. Ayırdetme gücü nisbi bir kavram olduğundan varlığı, her somut olay için o olay yönünden aranır. Nişanlanma sözleşmesi yönünden ayırdetme gücü, yapılan işlemin, yani nişanlanmanın ve ileride meydana gelecek evlenmenin niteliğini, amacını görebilmek, evliliğin beraberinde getireceği görevleri, yükümlülükleri anlamak ve buna uygun hareket edebilmektedir. Ayırdetme gücü, nişanlanmanın yapıldığı anda mevcut olmalıdır. Kişinin ayırdetme gücünü nişanlandıktan sonra kaybetmesi halinde, nişanlanma kendiliğinden geçersiz olur. Tam ehliyetliler ayırdetme gücüne sahip oldukları için, serbestçe k imsenin iznine ihtiyaç olmadan nişanlanabilirler. Sınırlı ehliyetliler, örneğin kendilerine yasal danışman (kanuni müşavir) atanmış olan kişiler de, nişanlanma ehliyetine tam olarak sahiptirler. Bu kişiler, serbestçe, yasal danışmanın iznine ihtiyaç olmaksızın nişanlanabilirler. Çünkü, Türk Medeni Kanunu’nun 429.maddesi, sınırlı ehliyetlilerin hangi işlemleri yaparken yasal danışmanın iznine ihtiyaçları olacağını sınırlı bir şekilde 9 bent halinde saymıştır ve bunlar arasında nişanlanma sözleşmesinden söz edilmemektedir (TMK.m. 429) . Tam ehliyetsizler, ayırt etme gücünden yoksun bulundukları için, yapacakları her türlü hukuki işlem ve bu arada girişecekleri nişanlanma sözleşmesi de hukuki sonuç doğurmaz, yani hükümsüzdür (TMK.m.14,15). Öyleyse, tam ehliyetsiz kişilerin nişanlanma ehliyetleri yoktur. Bunlar, nişanlanma sözleşmesini kendi başlarına yapamayacakları gibi, bu muameleyi onlar adına yasal temsilcileri de yapamaz. Sınırlı ehliyetsizlere gelince, bunlar ayırdetme gücüne sahip küçükler ve ayırdetme gücüne sahip kısıtlılardır (TMK.m.16). Bu kişilerin yaptıkları nişanlanma sözleşmesinin geçerli olması için, yapılan nişanlanma sözleşmesinin yasal temsilcisi tarafından da onaylanması gerekir. Bu onay verilmedikçe, nişanlanma sözleşmesi sınırlı ehliyetsiz kişiyi bağlamaz. Nişanlanma sözleşmesi, yasal temsilcinin onayından sonra hüküm doğurur.b .Karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanıN işanlanma hukuki niteliği bakımından bir “sözleşme” olarak kabul edildiğine göre, kurulabilmesi için nişanlanacak olanların nişanlanma iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun surette açıklamaları gerekir (BK.m.1). Nişanlanma sözleşmesi, birbirleriyle evlenmek isteyen kadın ve erkeğin nişanlanma hususunda iradelerini açıklamalarıyla meydana gelir. Taraflar iradelerini şekle bağlı olarak veya zımnen açıklayabilirler (BK.m.1) . Nişanlanma hakkı, şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğu için, ancak doğrudan doğruya nişanlanacak kişiler tarafından kullanılabilir. Yasal temsilcinin icazet vermesi, hiçbir şekilde nişanlanma iradesinin yasal temsilci tarafından açıklandığı anlamına gelmemektedir; çünkü, burada, yasal temsilci, sadece ayırdetme gücüne sahip kısıtlının veya ayırt etme gücüne sahip küçüğün iradesini destekleyen bir rıza açıklamasında bulunmaktadır. B .Nişanlanmanın Şarta veya Zamana Bağlanması ?N işanlanmanın şarta veya vadeye bağlı olarak yapılıp yapılamayacağı sorunu, Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenmemiştir. TMK.m.5 dolayısıyla Borçlar Kanunu’nun şartla ilgili hükümleri nişanlanmanın niteliğine uygun düştüğü oranda uygulanabilir. Aile hukukundaki hukuki işlemler esas itibariyle şarta bağlı olarak yapılamazken, bizim de katıldığımız doktrinde ağır basan görüşe göre, nişanlanmanın şarta bağlı olarak yapılabileceği kabul edilmektedir. Nişanlanma, örneğin, bir iş bulma, sınıf geçme veya meslekte belli bir kademeye yükselme vs. şartına bağlı olarak yapılabilir. Nişanlanmadaki şartlar geciktirici veya bozucu olabilir. C .Nişanlanma İradesini Açıklayanlar Arasında Bir Nişanlanma E ngelinin Bulunmaması Türk Medeni Kanunu’nda, evlenmenin aksine, nişanlanmanın hangi durumlarda geçerli olmayacağı hükme bağlanmamıştır. Genel hükümlerin yokluğu nedeniyle, sözleşmeler hukukunun butlan hükümleri buraya kıyasen uygulanır. Ayrıca, evlenmenin mutlak engelleri, nişanlanmayı geçersiz kılar. Nişanlanma bir evlenme vaadi olduğuna göre, evlenme mümkün değilse, yapılan nişanlanma da kuşkusuz geçerli olmayacaktır. Nişanın yapıldığı sırada taraflardan biri geçici olarak ayırdetme gücünden yoksun olduğu takdirde, nişanlanma geçersizdir. Evli olduğu halde, yeniden nişanlanan bir kimse evli olduğunu gizlemişse, yapılan sözleşme, dürüstlük kurallarına ters düştüğü için (BK.m.20) geçersizdir.nişanlanan taraf iyiniyetli de olsa, iyiniyetli olarak himaye edilmez; çünkü, iyiniyet sadece kanunda öngörülmüş hallerde korunur. Bu bakımdan karşı tarafın evli olduğunu bilmeyen taraf, TMK.m 120 ve 121’e göre tazminat davası açamaz. Doktrinde savunulan bizim de katıldığımız bir görüşe göre, burada culpa in contrahendo yoluyla sözleşme sorumluluğu hükümleri uygulanır ve nişanlı menfi zararının tazminini talep edebilir. Manevi tazminat, TMK.m.5 vasıtasıyla BK.m. 49’a dayanılarak istenebilir. BK.m.62 yoluyla da hediyelerin iadesi talep edilebilir; çünkü nişanlanma ahlâka aykırı olsa bile, “nişan hediyesi” BK.m. 65’de düzenlenen “ahlâka (âdabâ) mugayir bir maksat istihsali için verilen bir şey” kapsamına girmez. Nişanlılar arasında, geçici evlenme engelleri varsa, yapılan nişanlanma geçerli olacaktır. Nişanlı olan bir kimsenin yeniden nişanlanması, yani çiften işanlanmanın varlığı durumunda hangi nişanlanmanın geçerli sayılacağı üzerinde de durmak gerekir. Bu durumda, daha sonra yapılan nişanlanma öncekinden dönme anlamına geliyorsa, ikinci nişanlanma geçerlidir; fakat iki kişi ile nişanlanan şahıs ikinci nişanı gizli tutup, birinci nişanlıyı oyalıyorsa, tutumun ahlâka aykırı olması nedeniyle, daha sonraki tarihte yapılan nişanlanma eski doktrine göre batıl sayılıyordu. Bu konuda ileri sürülen kendisine katıldığımız yeni görüşe göre ise, her iki nişanlanma da geçerlidir. Çünkü nişanlanma, kişilerin statüsünde değişiklik yapmamaktadır. Evlenme sözleşmesinin yapılmasıyla bir nişanlanma sözleşmesinin içeriği yerine getirilmiş olur. Diğer nişanlanma sözleşmesi de geçerli bir sebep olmaksızın sona erdirilmiş kabul edilir ve bu duruma kanunda düzenlenmiş olan hukuki sonuçlar uygulanır. N İŞANLANMANIN HUKUKİ SONUÇLARI A ile ve borçlar hukukuna ilişkin unsurları içeren nişanlanma ile doğan hukuki ilişkinin taraflara bazı hak ve yükümlülükler yüklediği, TMK.m.118’de belirtilmiş olmakla birlikte, Türk Medeni Kanunu’nun nişanlanmayı düzenleyen hükümleri arasında, bu hak ve yükümlülükler ayrıntılı olarak hükme bağlanmamıştır. Bundan dolayı, TMK.m.2’deki dürüstlük prensibine dayanarak, nişanlıların, nişanlanmayla, birbirlerine karşı hayat tecrübelerinin, genel ahlâk kurallarının ve teamülün emrettiği yükümlülükler altına girdikleri kabul edilir. Ayrıca, nişanlılar, TMK.m.120’den çıkarılan sonuca göre, müşterek geleceği imkânsız kılan, tehlikeye düşüren veya beklenmeyecek hale sokan her türlü tutumdan uzak durma yükümlülüğü altına girerler. N İŞANLILIĞIN SONA ERMESİ VE SONUÇLARI N işanlılık, bazı sebeplerin varlığı veya ortaya çıkması halinde sona erer. Ayrıca, bu durumun bazı yasal sonuçları vardır:A .Nişanlılığın Sona ErmesiN işanlılık değişik nedenlerle sona erebilir:1 .Evlenme İle Sona ErmeN işanlanma, ileride yapılacak olan evlenmeye âdeta bir başlangıç, bir ilk adım olduğundan, nişanlılar bir an önce “nişanlı” statüsünden “evli”statüsüne geçmeyi arzu ettikleri için, nişanlılığın en normal ve en mutlu sona erme nedeni, nişanlıların birbirleriyle evlenmeleridir. Nişanlılar birbirleriyle evlenince, nişanlılık da, nişanlanma sözleşmesinin amacı olan evlenmeye ulaşıldığı için, kendiliğinden sona erer. Bu durumda , nişanlılığın sona ermesi taraflara herhangi bir talep hakkı vermez. Nişanlılık nişanlılardan birinin bir başkasıyla, yani üçüncü bir kişiyle evlenmesi halinde de kendiliğinden sona erer; çünkü başkasıyla evlenen nişanlı ilk nişanlanmadan vazgeçmiş, yani mevcut nişanı örtülü olarak (zımnen) bozmuş demektir. Bu durumda, birinci nişanlanma sözleşmesi, zımni bir rücu beyanıyla sona ermiş olur. Rücu, tek taraflı yenilik doğuran bir hak olduğu için, rücu beyanının diğer nişanlıya ulaşması gerekir. Diğer nişanlının nişanın bozulduğundan bilgi edinmesi veya en azından dikkate tseydi öğrenecek durumda olması gerekir.2 . Nişanlılığın Evlilik Dışında Sona ErmesiN işanlılık, nişanlıların anlaşmasıyla veya nişanlılardan biri tarafından tek taraflı olarak sona erdirilebileceği gibi, tarafların iradesi dışındaki bir sebeple de sona erebilir180. a .Nişanlılığın tarafların iradesi dışındaki bir sebeple sona ermesia a. Nişanlılardan birinin ölümüN işanlılardan birinin ölmesi halinde nişanlılık da kendiliğinden sona erer. TMK.m.28’de kişiliğin, ölümle sona ereceği hükme bağlanmıştır. Nişanlılardan birinin ölümü ile, şahsa sıkı sıkıya bağlı hakları sona erer; dolayısıyla, nişanlılık da ortadan kalkar. b b. Sürekli olarak kesin bir evlenme engelinin meydana çıkmasıT araflar aralarında kesin bir evlenme engeli olduğunu öğrendikleri takdirde, nişanlanma sözleşmesi kendiliğinden sona erer. Buna örnek olarak, Borçlar Kanunu’nun 19 ve 20. maddelerinde öngörülen şartların varlığı halinde, nişanlanma sözleşmesinin baştan itibaren geçersiz olması verilebilir. Aynı şekilde, taraflar arasında mutlak evlenme engellerinin bulunduğunun anlaşılması halinde de, nişanlanma sözleşmesi yine geçerliliğini kaybeder.c c.Ayırt etme gücünün sürekli kaybı veya evlenmeye engel olacak akıl hastalığıN işanlanma sözleşmesinin yapılmasından sonra da taraflardan biri ayırt etme gücünü devamlı olarak kaybederse, yaptığı nişanlanma sözleşmesikanundan dolayı geçerliliğini kaybeder. Bunun nedeni, ayırt etme gücünün kaybının evlenmeyi mutlak olarak engelleyen sebeplerden biri olmasıdır (TMK m.133, TMK m.145 b.2, b.3). Nişanlı ayırt etme gücünü sürekli olarak kaybettiği takdirde, nişanlanmanın batıl olduğunun karşı tarafa bildirilmesi yeterlidir. Buradaki bildirme yükümlülüğü, nişanlının ayırt etme gücünü sürekli kaybı nedeniyle onun yasal temsilcisine geçer. Nişanlanma , hediyelerin iadesi dışında hüküm doğurmaz.b .Nişanlılığın taraf iradeleriyle veya bir nişanlının irade beyanıyla sona ermesiN işanlılık taraf iradeleriyle sona erdirilebileceği gibi, nişanlılardan birinin tek taraflı irade beyanıyla da sona erdirilebilir. B .NİŞANLILIĞIN SONA ERMESİNİN SONUÇLARI N işanlılığın sona ermesi durumunda, taraflar eski kişisel hallerine dönerler. Nişanlılıktan doğan borçlar ve yükümlülükler son bulur. Kanunkoyucu, nişanlılardan birinin haklı bir neden olmaksızın nişandand önebileceğini öngörmüştür; fakat Türk Medeni Kanunu’nda bu gibi durumların bir takım mameleki sonuçlarının olacağı da kabul edilmiştir. Böylece, kanunkoyucu, nişandan dönmeyi bir taraftan tamamen nişanlının iradesine bırakırken, diğer taraftan da dönme keyfiyetine mameleki risk sonuçları bağlayarak, nişanlılık ilişkisinin bir çeşit risk topluluğu olduğunu kabul etmiştir. Türk Medeni Kanunu’nda, nişanlılığın sona ermesine ilişkin olarak, iki özel yaptırıma yer verilmiştir. Bunlardan birincisi, nişanlılara verilen hediyelerin geri verilmesinin öngörülmesi; ikincisi ise, diğer nişanlının, şartları varsa, maddi ve manevi tazminat talep edebileceğinin öngörülmesidir.1 .Hediyelerin İadesia .Genel olarakH ediyelerin talep edilebilmesi için, her şeyden önce, taraflar arasında geçerli bir nişan sözleşmesinin varlığı gerekir. Ayrıca, iadesi istenilen şeylerin “hediye olarak verilmiş olması” da şarttır. Ahlâki bir ödevin ifası için verilen şeyler hediye kavramına girmediği için iadesi talep olunamaz. Örneğin, verilen ameliyat parasının iadesi istenemez (eksik borç). Hediyeler, “nişanlılar tarafından” birbirlerine verilmiş olmalıdır. Nişandan önce, fakat nişanlanmanın yapılacağı inancı ile verilen hediyeler de, nişanlılık içinde verilmiş hediye olarak kabul edilir . Nişanlılardan birinin, nişanlılık döneminde, kendi emeğini diğer nişanlıya özgülemesi de (örneğin, nişanlının bürosunda çalışması) kural olarak “hediye” kavramına girer. TMK.m.122’de yer alan “hediye” kavramı, BK.m.234 anlamında bir “bağışlama” değildir. TMK.m.122, nişanlıların birbirlerine verdikleri hediyelerden söz etmektedir. Nişan hediyesi olarak yapılan bağışlamanın229 konusu, taşınır veya taşınmaz bir mal olabileceği gibi, taşınmaz üzerinde kurulan sınırlı bir ayni hak, örneğin intifa hakkı, alacağın temliki, borçtan ibra vs. de olabilir. BK.m.234’de düzenlenen bağış kavramının kapsamına ilk planda parasız bir hizmet veya emeğin tahsisi dahil değildir231. Ancak, TMK.m.122’de kanun koyucu “hediye” kavramına yer vermiş, BK.m.239’daki “bağış” kavramını kullanmamıştır. TMK.m.122’deki “hediye” kavramı, doktrinde savunulan bir görüşe göre, karşılıksız emeği de içine alır. Hediyeler, nişanlılık nedeniyle verilmiş olmalıdır. Ancak, Yargıtay’ında, bazı kararlarında233 haklı olarak kabul ettiği gibi, nişanlıların, birbirlerine verdikleri hediyelerin ve yaptıkları bağışın, nişanlılık nedeniyle gerçekleşmesi asıldır. TMK.m.122’ye göre, nişanlılığın sona ermesi halinde hediyeler kendiliğinden iadeye tabi tutulmaz. İade borcu, ancak taraflardan birinin talebiyle doğar. Nişanlanma ortadan kalkınca her iki nişanlı da TMK.m.122’ye göre vermiş oldukları hediyelerin iadesini talep edebilirler236. Bu durum işin tabii sonucudur; çünkü, hediyeler ya tarafların birbirlerine karşı duydukları sevgi ve saygının ifadesidir; ya da ileride kuracakları yuva için verilmiştir. Verilen hediyelerin manevi kıymeti vardır. Nişanın bozulmasıyla, tarafların birbirlerine karşı duydukları bu sevgi ve saygı artık ortadan kalkmıştır. Bu nedenle, nişanı kendi kusuruyla bozan veya bozulmasına sebep olan taraf bile hediyelerin iadesini talep etmek hakkına sahiptir. Hediyelerin iadesi hususunda taraflar arasında anlaşma yolu ile bir sonuca varılamıyorsa, yani isteğe rağmen taraflar hediyeleri iadeye yanaşmıyorlarsa, “hediyelerin iadesi davası” açılır. Bu davanın nişanlı tarafa yöneltilmesi şarttır . Nişanlı küçük ise, mahkemede velisi veya vasisi tarafından temsil olunur. Bunun dışında, iade davası tarafların yakınlarına karşı açılamaz N İŞANIN BOZULMASINDAN DOĞAN DAVALARDA ZAMANAŞIMI M addi ve manevi tazminat davalarının ve hediyelerin iadesi davasının nişanın bozulduğu tarihten itibaren en çok bir sene içinde açılması gerekir (TMK.m.123) . Nişanın bozulması kavramına, nişandan rücu, nişanın feshi, bozucu şartın gerçekleşmesi, evliliğin imkânsızlaşması,ölüm, tarafların karşılıklı rızalarıyla nişanı bozmaları gibi haller girer. TMK.m.123’ün açık ifadesine göre, dava sürelerinin başlangıç anı doğrudan doğruya nişanlılığın sona ermesi olayına dayanmaktadır. Diğer nişanlının bu olayı öğrenmesi önem taşımamaktadır. Nişanın bozulduğu tarihin zamanaşımının işlemeye başlamasında esas alınması, bazı hallerde adalete aykırı sonuçlar verebilir. Örneğin, nişanlı erkeğin evlenmesi ve bunu ilk nişanlıdan gizlemesi halinde, sürenin nişanın bozulduğu tarihten başlatılması, iyiniyetli nişanlının aleyhine sonuçy aratacaktır. Bu nedenle, zamanaşımı süresinin, karşı tarafın nişanın bozulduğunu öğrendiği tarihten itibaren işlemeğe başlatılması kendisine katıldığımız Öztan’a göre daha isabetlidir

YORUM EKLE